Ülkemiz Üniversitelerinin, bilim kuruluşlarının, firmalarının, mühendislerinin ve ilgili teknik bütün kadrolarının artık kendi uydumuzu planlayabilme, gerçekleştirebilme yeteneğine ve kapasitesine sahip olması mutluluk verici bir durumdur.
Özellikle bütün yazılımların yüzde yüz Türk Mühendisleri tarafından yapılmış olması daha da önemlidir.
Basında bu konuyla ve bilhassa uydunun yerlilik oranıyla ilgili biraz insaftan yoksun eleştiriler oldu. Evet, bu konuda benim de aklımı karıştıran aşağıda da bahsedecek olduğum bazı sorular var ama bu yapılan işin önemini benim gözümde azaltmadı.
Olayı şoven duygularla abartmaya gerek yok ancak eleştiri hakkımızı aşağılama noktasına vardıracak kadar da ileri götürmemeliyiz diye düşünüyorum.
Öncelikle şunları belirtmekte fayda var;
Uzay ve uçak sanayinde bir şeyleri daha yukarılardan yakalayıp o konularda üretimler yapabilmek için;
- Optik cihazlar ve bilhassa çok yüksek çözünürlükte, hassasiyette ve doğrulukta optik ve elektronik malzemeler, fotoğraf makineleri ve kameraların,
- Yarı iletken malzemelerin yani entegre devrelerin, mikroçip’lerin, mikro işlemcilerin, hafıza ve görüntüleme birimlerinin,
- Güneş enerjisinden elektrik üretiminde kullanılan “Solar” hücrelerinin
- Jiratör ve denge konum belirleme modüllerinin,
- Servo motorların ve bunların sürücülerinin,
- Özel alaşımlı alüminyum ve çeliklerin,
- Özel kompozit malzemelerin,
- Uzay koşullarına uygun sızdırmazlık, yalıtım ve yağlama ürünleri vs.nin “ülkenizde üretilmelerini bekleyemezsiniz”.
Uydu üretimi konusunda şimdi olduğu gibi bir şeyler yapılıp, bu tür özel malzemeler piyasalardan talep edilirse zamanla bir uzay ve uçak sanayi ülkede oluşmaya başlar. Ya da bu konularda özel üretim merkezleri oluşturup milli çıkarlar gereği maliyetinin yüksekliğine aldırmadan ihtiyacınız olan ürünleri imal edersiniz. Ama önce bir yerlerden başlamak gerekiyor.
Aslında TUSAŞ, HAVELSAN, ASELSAN, ROKETSAN, THY Teknik AŞ, TUBITAK UZAY gibi firmalar bunu yapmaya başlamış olmalarının oluşturduğu mühendislik birikimleri ülkemizde uydu yapımını mümkün kılmıştır.
TÜBİTAK kaynaklarıyla karşılanarak, mikro gözlem uydusu RASAT ile başlanan ve bugün Göktürk-2 ile devam eden “Uzay Yolculuğumuz” oldukça iyi ve hatta gecikmiş bir hamledir.
Ayrıca halen DPT desteğiyle TÜBİTAK bünyesinde buna bağlı yürütülmekte olan “Hall Etkili İtme Motoru” (HALE) projesi son derece önemli bir araştırma konusudur. Öyle ki bu sistem gelecekte uzayda uzun süreli yakıtsız çok uzak mesafelere gidilebilmesini, uzun zamanda da olsa yüksek hızlara çıkılabilmesini ve/veya uyduların yön değiştirme işleminin yapılabilmesini mümkün kılacaktır.
Göktürk-2 için yapılan açıklamalarda bilgi eksiklikleri veya muğlâklıklara gelirsek;
- Yüzde doksan yerli yapım bir araç ifadesi neyi anlatmaktadır bu açık değildir. Yani, kullanılan parçaların toplam parasal maliyetinin mi, sayısının mı yoksa ağırlığının mı yüzde doksanı yerli, belli değildir. Tabii malzemelerin teknolojik önem sıralaması ve projedeki hayatiyeti neye göre oranlanır ayrı konudur ama en azından maliyet unsuru teknolojik değerleri belirleyebilir.
- Ana kamera TÜBİTAK tarafından tedarik edilmiştir denilmektedir ama bunun satın alma yoluyla mı, ya da imal edilerek mi olduğu belirtilmemiştir.
- Yazılımın yüzde yüzü yerli denilmesine rağmen bu uyduda da RASAT’ta kullanılan jpeg2000 formatında fotoğraf dosyaları mı oluşturulmaktadır ya da tamamen kendi özel resim formatlarımızı mı oluşturduk açık değil.